Mısır'ın ilk sivil cumhurbaşkanı olan Muhammed Mürsî'nin göreve gelişinin birinci yıldönümünde muhalefet tarafından başlatılan protesto eylemleri 30 Haziran 2013'te zirveye ulaştı. Temerrüd/ İsyan hareketinin öncülük ettiği bu eylemlerin hedefinde Cumhurbaşkanı Mürsî ve Müslüman Kardeşler hareketi vardı. Tahrir devriminden sonra yapılan parlamento ve Şurâ meclisi seçimlerinde Müslüman kardeşlerin kurduğu Hürriyet ve Adalet Partisi ile Selefi hareketlerin koalisyonundan meydana gelen Nur Partisi büyük bir başarı elde etmişti. Ardından yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de Muhammed Mürsî ikinci turda rakibi olan ve Hüsnü Mübarek döneminde başbakanlık yapan asker kökenli Ahmed Şefik'i yenilgiye uğratmıştı.
Devrim sonrası beklentileri çok yüksek olan Mısır halkının mucizevî bir başarı beklemesi, yüzyıllık sorunların bugünden yarına hemen çözülmesini istemesi ve bu konuda sabır ve tahammül gösterememesi yapılan tüm seçimlerden herhangi bir başarı elde edemeyen muhalefetin temel çıkış noktasını oluşturmaktadır. Mısır'ın bu sorunlarını çözme konusunda belli bir projesi olmayan muhalefet hareketleri ile yeni sürece karşı direnç gösteren sermaye, bürokrasi ve medyanın yıkıcı propagandaları bugünkü askeri darbenin zeminini hazırlamıştır. Aslında bu darbe; yargı, polis, medya ve sermaye çevrelerinin planladıkları ve bir araya gelmesi mümkün olmayan muhalefet güçlerini harekete geçirerek ordunun önüne koydukları sürecin hitama erdirilmesi faaliyetidir. Darbe bildirisinin koroyla açıklanması "bu bir askeri darbe değildir, arkasında kitle desteği vardır" argümanının mezesi haline getirilmiştir.
Cumhurbaşkanı Muhammed Mürsî'nin hal' fetvasının altında imzası bulunanların bugün ülkenin içine düşürüldüğü siyasi kaosun başlıca aktörleri olması da manidardır. Anayasa yapım sürecindeki "şeriat", "din devleti" tartışmalarının ateşli taraftarları olan liberal kesimin temsilcisi Muhammed Baradey ile Nur Partisi'nin lideri Yunus Mahyun'un aynı karede "ortak çıkar" dayanışması sergilemeleri dikkat çekicidir. Anayasa yapım komisyonunda yer alan liberal çevrelerin temsilcileri ile Kıbtilerin temsilcileri, Nur Partisi üyelerinin dayatmaları karşısında komisyondan çekilmişlerdi. Kıbt Ortodoks Kilisesi Patriği Tovadros, Selefî hareketlerle sürekli teolojik bir tartışma içinde olan sufî kökenli Ezher Şeyhi Ahmed Tayyip bu askeri darbeye meşruiyet kazandıran diğer aktörlerdir. Bu askeri darbe, devrim sonrasında tüm aktörleriyle örtülü bir şekilde devam eden vesayet rejiminin üzerindeki örtünün kaldırıldığını göstermektedir.
Mısır'ın geleceğinde İhvan
Tahrir devriminin ruhunu parçalayan ve son iki yıl içinde elde edilen kazanımları rafa kaldıran bu darbe, Arap devrimleriyle birlikte bir değişim ve dönüşüm içine giren Arap dünyasını geçici bir sekteye maruz bıraksa da geleceğin şekillenmesine ve yeni sürecin inşasına mani olamayacaktır. Sivil siyasete ayar verme amacı taşıyan ve iç dengelerin tabii mecrasında akmasının önüne geçerek bu yapıyı bir kaosa dönüştüren müdahalenin dış dinamiklerden bağımsız olarak değerlendirilmesi mümkün değildir. İslam dünyası için yönetim modellerinin tartışmaya açıldığı bir dönemde, bu dünyanın en köklü hareketi olan Müslüman Kardeşlerin ortaya koyacakları tarzın denenmesine fırsat verilmemiştir. Cemal Abdunnasır'ın kendilerine uyguladığı baskı politikaları sonucu Mısır'ın sınırlarını aşarak tüm Arapİslam dünyasına yayılma istidadı gösteren bu hareketin en önemli sermayesi "teşkilatçı" yapısıdır. Gücünü ve karizmasını savunduğu ilkelerden alır ve yaşayan lider merkezli bir karizmayı fazla önemsemez. Kurulduğu günden itibaren siyasi bir hareket olmasına rağmen siyaset yapmanın yollarından mahrum bırakıldığı için varlığını "dinî bir cemaat" olarak sürdürmek zorunda kalmıştır. Arap devrimleriyle birlikte tekrar aslî çizgisi olan siyasete dönme ve "cemaatten siyasî partiye geçiş" sürecine girme iradesini tüm gerçekliğiyle ortaya koyan bu hareketin tekrar kabuğuna çekilmesi düşünülemez.
25 Ocak 2011'de Mısır'da gerçekleşen devrimle birlikte açık siyaset yapma fırsatı bulan Müslüman Kardeşler, Hürriyet ve Adalet Partisi'ni kurarak çok kısa bir zaman içinde Mısır'ın tüm bölgelerinde teşkilatlanmışlardı. Mısır'ın çiçeği burnunda bu siyasî kazanımlarını yok etmeye çalışan son askeri darbe, şimdiden hem Müslüman Kardeşler hareketinin hem de Hürriyet ve Adalet Partisi'nin tüm kadrolarını tasfiye etmeye başladı. Yargı, yürütme ve yasama erkini tek elde toplayan darbe yönetimi hiç zaman kaybetmeden bu hareketin ve partinin legal kurumlarını da ortadan kaldırmaya çalışacaktır. Ancak tüm bu müdahaleler, yeni parti isimleri ve tabelalarıyla aşılacaktır. Çünkü Müslüman Kardeşler hareketi, kurulduğu günden itibaren siyasî ve toplumsal meşruiyetten kopmamıştır. Kendisine karşı yapılan bu darbenin "mağduru ve mazlumu" olarak çok kısa bir süre içerisinde toparlanarak yoluna devam edecek ve darbe öncesi elde ettiği siyasî -toplumsal meşruiyetin gasp edildiğine vurgu yapacaktır. Nitekim Muhammed Mürsî de darbe sonrasında yaptığı konuşmada hukuk içinde kalarak tepki verilmesinin altını çizmiştir. Kısacası bundan sonraki süreç, gasbedilen hakkın yeniden hak sahibine istirdadı mücadelesi olarak Mısır siyaset tarihi içindeki yerini alacaktır.